Selçuk Maruflu

“Yüksek oy çoğunluğuna sahip İktidarlar istedikleri herşeyi yapabilirler mi?”

Bazen düşünüyorum, halkın %50 oyunu alan ve ülkeyi yönetme yetkisine sahip bir siyasi parti, her istediğini yapabilir, en önemlisi, müesses, nizam ve sistemi değiştirebilir mi? Evet, demokratik yollardan vatandaşın oyları ile sandıktan çıkarak İktidar olmuştur. Yıllardan beri, Türkiye’yi yönetenlerin serbest seçimler sonucu, halkın oyları ile İktidarların belirlenmesini, demokratik rejimi savunduk geldik. Bu nedenle, askeri darbelerin, bilhassa, 27 Mayıs’ın karşısında olduk ve vatanını herkesten çok seven, biri Mülkiyeli, 3 devlet adamının, idamını içime sindiremedim. Ancak, bir İktidar %50 oy alsa bile, onu istemeyen, ona oy vermeyen %50’lik, karşı bir seçmen kitlesinin olduğu da, bir gerçektir. Nihayet, halk, millet İktidara, “mevcut Anayasadaki temel hükümlere göre, gel İktidar ol, Anayasal düzen ve hukuk dışına katiyen çıkma! Ülkeyi, iyi bir şekilde yönet, sana oy veren veya vermeyen, tüm fertlerin refah ve mutluluğu için çalış,” demiştir. Buna karşılık sen “Ben %50 oy aldım, karşımda, doğru dürüst bir muhalefette yok (bu doğru bir tespittir!) herşey benden sorulur, her konuya ben karışırım ve karar veririm, dilediğim gibi uygularım” dersen karşındaki seni tasvip etmeyen, %50’lik grubun hak ve fikirlerine saygı göstermiyorsun, Anayasa ve hukuk nizamına aykırı, keyfi bir yönetim tarzı uyguluyorsun manasına gelir. Ne yazık ki, İktidar kendisi gibi düşünmeyen halkın inanç ve yaşam tarzına müdahalelerde bulunmaktadır. İşin en ilginç yanı ise, “Biz kimsenin tercihlerine ve yaşam tarzına karşı değiliz, bunu değiştirmiyoruz” diyerek, bildiğini yapmaktadır. Son zamanlardaki uygulamalar, getirilen yasa ve düzenlemeler, Türkiye, acaba Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı, laik, demokratik Cumhuriyetten uzaklaşarak bir “Türkiye İslam Cumhuriyeti” konumuna mı sürükleniyor, endişesi duyanları, haklı çıkaracak noktalara gelmektedir. Türkiye’nin her tarafından, öyle hadiseler meydana gelmektedir ki, bu olaylar eskiyi aratacak tarzda gelişmektedir ve hadiseleri içimize sindirmek mümkün değildir. Son zamanlarda tezgahlanan hadiselere bakalım, Türk Hava Yollarında

buy levitra uk online

, bazılarını tahrik ediyor diye, sapıkça bir düşünce ile, bayan kabin memurlarının, kırmız ruj sürmesi ve saçlarını sarıya boyatmaları yasaklanmıştır. Bir öğretmen, yarışma kazanan öğrencilere hediye olarak cüppe ve takke vermektedir. Bazı Vilayetlerde, Valiler yetkileri olmadığı halde, reesen içki yasağı uygulamaktadırlar. Zaten, mahalle ve siyaset baskısı ile insanların, yediğine, içtiğine, giyimine etki edilebilmektedir. Ülkemizin gelir kaynağı olabilecek ve birçok çiftçinin ekmek kapısı olan, yetiştirdiğimiz nefis üzümlerle, dünyada söz sahibi olabileceğimiz şarapçılık sektörü darbe üzerine darbe almakta ve art niyetlerle kösteklenmektedir. Son olarak, TBMM’ye sunulan içki reklamlarının, üretiminin, satışının ağır yasaklar altına alınması, fevkalade yanlıştır. Oysa, ekonomik ve sosyal kalkınma alanında, yatırımlarda, tam anlamıyla yeterli olmasa da, bazı olumlu adımlar atılmıştır. Örneğin; tüm dünya ekonomilerinde finansal kriz ortaya çıkmışken ve özellikle, AB ülkeleri olan Yunanistan, İspanya, Portekiz hatta İtalya büyük sıkıntılar yaşarken, Türkiye basiretli duruş ve politikalarla, krizi fazla tahribat almadan geçiştirebilmiştir. 10 yıl sonunda da olsa, İstanbul’da 3. Boğaz Köprüsü, 3. Havaalanı, duble yollar, otoyollar, raylı sistem boğaz geçişi, hızlı trenler, enerji projeleri, paradan 6 sıfır atılması, ziraat ve çiftçilere yönelik destek ve yatırımlar, yeni üniversiteler kurulması, hastane ve sağlık hizmetlerinin tek çatı altında toplanarak geliştirilmesi, TOKİ ve konut politikaları, kentsel dönüşüm projeleri, ihracatın artışı gibi, önemli adımlar atılmış olup, fert refahını etkilemektedir. Bu olumlu gelişmeler, devam edebilecekken, halkı ve vatandaşı büyük ölçüde rahatsız eden, endişeler doğuran, bazı tutucu ve hatta gerici hareket ve politikaların tasvip edilmesi mümkün değildir. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve son olarak ta ABD’de yayınlanan insan hakları raporunda, Türkiye’deki fikir, inanç, ifade hürriyetlerinin kısıtlı olması, demokratik ortam koşullarının tam anlamıyla uygulanamaması hususunda, ciddi eleştiriler ileriye sürülmektedir. TBMM’nin, Hükümetin ve en önemlisi iki yıl içinde yapılacak mahalli, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde oy kullanacak vatandaşların, bu eleştiri ve Hükümet tarafından ortaya konan politikaları dikkate alarak, karar vermesinin zamanı geldiğine inanıyorum…

Bir Yorum Yazın