Özgen Acar

GAZETECİLER BAYRAMI !

Sevgili Özgen Acar’ın, Cumhuriyet Gazetesi’nde 11 Ocak 2013 tarihinde yayınlanan yazısı Konuk Köşesi’nde.

 

Dünyada pek çok olay yaşanırken, bugün anılara yer vereceğim için özür dilerim!

Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Ecvet Güresin’in kabulü ile 13 Kasım 1960’ta gazeteciliğe öğrenciyken başladım. Ecvet Bey, ne kadar aylık istediğimi sordu. Şöyle düşündüm:

“Basın piyasasını bilmiyorum. Öğrenci bursu 125 lira. Kardeşim de üniversiteyi kazandı. Babam yeni emekli oldu. İzmir’deki bir emeklinin Ankara’da iki öğrenciyi okutması olanaksız… İki burs bedeli olan 250 lira isteyeyim, ne kadar koparırsam kardır.!”

250 liralık yanıtımı duyan Ecvet Bey güldü… Alay edecek diye korktum… Şu yanıtı verdi:

“Sana ayda 500 lira aylık vereceğim. Ayrıca gece nöbetlerinden 125 lira, İzmir’de çıkan Demokrat İzmir gazetesine bazı haberleri okuma karşılığında da bir 125 lira daha alacaksın…”

İçimden “alay ediyor” diye geçirirken, “Sabahları okula gideceksin, öğleden sonra gazeteye geleceksin. Sınıfta çakarsan kovarım… Şimdi git, 1 Aralık’ta gel, göreve başla…” diye ekledi.

Yanıtın ciddiliğini anlayınca, 1 Aralık’a kadar köprülerin altından başka sular akmaması için “Ben bugün başlayayım. Ay başına kadar ücret almadan çalışıp bazı şeyler öğreneyim…” dedim.

O gün başladım. O tarihte gazeteciler ücretlerini çalıştıktan sonra alıyorlardı. Dolayısıyla o zamanın moda deyimiyle ilk ay “çay-simite talim” edecektim…

Milli Birlik Hükümeti, Kurucu Meclis öncesinde çalışan gazeteciler için 10 Ocak 1961’de 212 sayılı yasayı yürürlüğe koydu. Bu yasa ile ücretler ay başında ödenecekti. Ayrıca çalışanlara kıdem tazminatı gibi çeşitli toplumsal haklar getiriliyordu. Dolayısıyla o ay 125 liraya razı olan ben, çifte aylıkla, bir yıllık bursu peşin almış gibi oldum!

Ancak Yeni Sabah gazetesinin sahibi Safa Kılıçlıoğlu’nun kışkırttığı patronlar, yasayı kınamak amacıyla üç gün gazete yayımlamadılar. Çalışanlarda yasayı gösteriler ile kutladılar. Ankara Cumhuriyet çalışanları beni büroda nöbetçi bırakıp gösterilere katıldılar. İşte “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Bayramı’nın” kökünde “toplumsal güvenlik” yatar.

Sonrasında kent sendikaları “Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS)” şemsiyesi altında birleşerek güçlendiler. “Uluslararası Gazeteciler Sendikası’na (FİJ)” üye olan TGS’yi Cumhuriyet Yazıişleri Müdürü ve dış siyasa yazarı Ömer Sami Coşar temsil etti.

1971’de birlikte temsile başladığımızda “12 Mart Muhtırası” Türk demokrasisine gölge düşürdü. FİJ’in 1972 genel kurulu İstanbul’da yapılacaktı. Üye ülkeler, “demokrasinin olmadığı ve cezaevinde gazeticilerin bulunduğu” bir ülkede toplantı yapmayı reddetiler!

“Dışarıdan gazete okumak kolay, gelin içeride bizimle birlikte uğraş verin!” diyerek ikna ettik. İstanbul’da olağan üstü bir toplantı yapılmakla kalınmadı cezaevindeki gazetecileri ziyaret edip “cuntayı” da kınadılar.

Aradan yıllar geçti… Gazeteci patronların yerini holding patronları aldı. Biri “sendika dışarı, ben içeri” söylemini kullanarak, yeni bir gazeteyi genel yayın yönetmeninin öncülüğü ile devir aldı. Çalışanlar, noter huzurunda sendikadan istifa etmek zorunda bırakıldılar. Toplumsal haklar yok oldu.

Kimileri faturalarını gazeteye ödettikleri ve vergiden düşülen Petrus şarapları ile çoğunluktakiler ise adı olan, varlığı olamayan “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Bayramı’nı” kutlar oldular.

Bir Yorum Yazın