Eski resimlere baktığımda sanki başka bir “ben” görüyorum. O günlerin modası dar, kalem eteğin üzerinde kocaman vatkalı omuzların adeta gizlediği bir “ben”. Büyük yarasa kollu kazaklar; kırmızı rujlu dudaklar. Trendlerin uğruna harcadığımız onca paralar; ciddi mi ciddi, hatta bir parça da erkeksi pantolon takımlar, tayyörler. 80’lerin gerektirdiği bakış açısına, sosyal yapıya ve kadın yöneticiliğine uygun kıyafetler….
Sonra da, Rotary, Propeller gibi çeşitli klüplerde, üniversiteler ve uluslararası konferans ve panellerde yapmış olduğum onca konuşma metinlerine bakıyorum. Bana sordukları sorular, danıştıkları konular ise hala belleğimde: Türkiye’yi yurtdışında nasıl tanıtırsınız? Kurumsal İlişkilerde Etik Nasıl Sağlanır? Basınla İlişkiler Nasıl Yürütülmelidir? vs. vs… Ne yazık ki çoğu hala doğru yanıtları bekleyen sorular…
Bugün ise farklı bir ben’le yaşıyorum. Bunu iş hayatımdaki, sosyal hayatımdaki ilişkilerimde zaten fark ediyordum ama asıl geçenlerde davet edildiğim bir radyo programında (Gazeteci Yavuz Semerci’nin kurmuş olduğu ve duayen Halkla İlişkilerci Ergüder Tırnova’nın sunduğu, 91.6 Radyo 24) daha da iyi anladım. Ben artık gerçekten “olgunluk yaşımdayım”. Kimselerin benim hakkımda ne düşündüğü artık pek umurumda değil. Politika olsun, kadın-erkek ilişkisi olsun, sosyal sorunlar, cinsellik olsun birikimlerime, deneyimlerime ve tabii ki aklıma ve içsel sesime güvenip bana doğru geleni söyleme hakkını kendimde görüyorum. Rahatça…Beğenmeyen almasın diyerek.
Zira bir bildiğim daha var. Olgunluk yaşım da bunu doğruluyor. Artık susma zamanı geçti. Benim yumuşak karnım olan “Kadına Yönelik Şiddet”in bilançosuna bir bakın. Gazetelerde hergün bir kaç cinayet haberi yok mu? Bu ülkenin kadınları, kızları yıllardır suskun, yıllardır eşyadan, hayvandan farksız, boynu bükük, başı eğik, kullanılıyor., öldürülüyor. Cinsel istismarın, şiddetin, çocuk tecavüzlerinin artarak kol gezdiği ve maalesef cezasız kalabildiği (veya az bir cezayla paçanın kurtarıldığı) ülkemizde tüm aydınların ve tüm duyarlı, inançlı kadınların, erkeklerin kol kola girerek, bütünleşerek bu patolojik olayların patolojik sorumlularını tel’in etme cesaretini göstermeleri gerek.
Ahlakın sükut ettiği bir toplum olmak istemiyorsak tabii.
Adeta günah çıkarır gibi yılın belli zamanlarında oruç tutarak, namaz kılarak ahlaksızlıklarından arındığını zannedenlere haykırmak ve onları layık oldukları yere oturtmak gerek.
Meclis’teki kadın milletvekillerinin politikayla uğraşmanın yanı sıra politika üstü toplumsal sorunları kucaklamaları, kendi partilerinden bu sorunlara yandaş olmalarını talep etmelidirler. Parti Başkanları Millet(in)vekili seçildikleri halde hala 2-3 kadınla birlikte, belki de bazısıyla imam nikahlı olan sözde seni, beni temsil ettiğini iddia eden erkeklerin özel hayatına karışmalı ve buna “dur” demelidirler.
İşte olgunluk yaşımdaki ilk talebim budur.
Size her zaman olduğu gibi katılıyorum. Toplumun kadına bakış açısı çok önemli. Toplumca ne kadar geliştiğimizin de ölçüsü diyebilir miyiz?
Ama emin olduğum bir şey varsa, bir çok konuda olduğu gibi köklü bir değişim, eğitim şart. Bilinçlenmek ve aydınlatılmak şart.
Çoğumuz ben de dahil haklarımız nedir? Nerede nasıl kullanmalı? Ayrıca hakkımızı ararken ne kadar adaletlilik, hukuk var!
Çok çalışmak,gerçekten hangi konu olursa olsun çok istemek, bencil olmamak vs.lazım.
Ben sizi değindiğiniz konular bakımdan çok takdir ediyor,örnek alıyor,bilgi ediniyor, farkındalığına varıyorum.Daha çok okuyucuya ulaşması dileği ile sözlerime ünlü düşünürün sözleri ile noktalamak isterim.
“Karanlığa küfredeceğine bir mum yak”(Konfüçyus)
Seher’cim merhaba,
Yorumlarına teşekkür ederim. Çok doğru düşünüyorsun. Siteyi dostlarınla paylaş ki çok kişi okusun.
Bu arada Cazkolik Radyo benimle “Gazetecilik” üzerine bir söyleşi yaptı. Link şu:
http://www.cazkolik.com/radyocazkolik/default.asp?radyold=4&id=522
Umarım dinlersin ve paylaşırsın. Sevgiler.