Kimdir bu Bedia? diye soranlara ilk söz: Sevgili dostum ve Ekonomik Durum Gazetesi’nin de yazarlarından Münir Göker’in son kitabı olan “Bedia” kısa bir süre önce Cinius Yayınlarından çıktı.
Bu özel eseri yaprakların yeşilinin sarıya ve kırmıza dönmeye, büyük pamuk yığını bulutların ise sımsıcak güneşi örtüp, bizi hafiften ürpertmeye başladığı bu sonbahar mevsiminde ve bu ayki sütunumda kitabı henüz okumamış olanlar için özetlemeye çalışacağım.
Zira bence Bedia bir güz, bir Eylül, Ekim romanı. Yalnızlığını kemanının tellerinde gidermeye çalışan, sevgili Münir dostumun Mozart dinleyerek Boğaz’da büyümüş, İstanbullu bir burjuva ailesinin kızı olan annesinin aşkın peşine takılarak Giresun’a gidişinin ve oradaki yaşantısının inişli, çıkışlı serüvenini anlatıyor Bedia. Öyle bir yalnızlık ki onunki, “içine sevda karışmış, ıssız bir yalnızlık”. Münir’in deyişiyle.
Karadeniz yakışıklısı, parlak bir hakim adayı olan Hilmi beydir Bedia’nın gönlünü çalan. Birbirlerine aşık olurlar. Bedia’nın “Kemandan, Kemençeye” geçişi de işte böyle başlar. Hilmi bey, Giresun’daki konakta bir kemana yer olmadığını söylediği Bedia’ya, “Ama kimsenin çalmadığı bir kemençe ve atmaya kıyamadığımız bir piyano var; onları çalarsın” der.
Düşünüyorum da, kadın olmak daha da zormuş o günlerin Türkiye’sinde. Baş eğmenin, erkek ne derse kabulümdür demenin, kendi düşüncelerini kendine saklamanın marifet sayıldığı yıllar.
Biat etmeyi öğrenmiş olan Bedia belki de derin aşkının Hilmi beyi değiştirebileceğini umarak yalnızlığının en yakın arkadaşı kemanını ve İstanbul’u geride bırakarak Giresun’daki konağa yerleşir.
Yazarımız sevgili Münir Göker için “Keman” eski İstanbul’u sembolize eder. Çok gerilere gitmeyelim: “80’lerde bile bu kent daha iyiydi” demiyor muyuz? Nezaket, saygı, zarafet diye bir şeyler vardı. Evimizde para lafı etmek bile ayıptı.
Benim liseyi okuduğum Robert Kolej’de hemen her öğrenci aynı servisle veya belediye otobüsüyle okula gelir, giderdi.
Halbuki bilseniz ne zenginler vardı bizim okulda; ama zenginliğini göstermek çiğlikti, görgüsüzlüktü.
Bunlar bizim İstanbul’umuzun değerleriydi, etik anlayışlarıydı.
Çocukluğumuzun, gençliğimizin İstanbul’unda, Rumuyla, Ermenisiyle, Yahudisiyle rengarenk, zengin bir kültürün de sahibiydik. Birbirimizden beslenirdik.
Ben 6-7 Eylül olaylarını hatırlamam ancak büyük tiyatro adamı rahmetli Beklan Algan ve değerli tiyatro eleştirmeni Üstün Akmen Selanik’te Atatürk’ün evi bombalandı söylentisini bahane ederek Türk asıllı olmayan yurttaşların Beyoğlu’ndaki iş yerlerinin yağmalanmasıyla başlayan 6-7 Eylül olaylarını bana gözyaşları içinde anlatmışlardı. Korkudan, yüzyıllardır evleri, barkları olan bu şehri, İstanbul’u terk etmek zorunda kalan Rum, Ermeni ve Yahudilerin neler yaşadıklarına kendi gözleriyle şahit olmuşlardı.
Anlattıkları beni de dehşete düşürmüştü. Irkçılığın daniskasıydı bu.
İstanbul ki camisiyle, kilisesi ve sinagogu ile bir din merkezi olabilir ve milyonlarca yazarı, sinemacıyı, sanatçıyı, insanı buralara çekebilirken… Yobazlığın bedeli ağır oluyor.
Bedia’daki “Kemençe” işte birazda bugünkü İstanbul’dur.
Doymak bilmeyen bir İstanbul.
Paranın ve paralının hayatı yönettiği, kendi dili olan Türkçeyi bile doğru, dürüst konuşamayan en son model araç sahiplerinin piyasa ve prim yaptığı, diksiyonu bozuk yeni bir İstanbullu tipi.
Haşin ve sevgisiz.
Sevgili Aydın Boysan’ın dediği gibi “İstanbul’a vize koymak gerekecek” galiba.
Nostalji mi dediniz? Tabii ki öyle.
Münir Göker’in eseri de bu nostaljik özlemin peşine takılmış zaten.
Bedia aslında Münir Göker’in ta kendisi.  Nasıl ki Bedia yalnızlığına ilaç adına aşkının peşinden ta Giresun’a giderek kocaman bir bedel ödemiş; işte İstanbul’un ödediği bedel de ortada: Atatürk’ün koyduğu uygarlık değerlerinden uzaklaşmak

buykamagrausa.com

, yüzünü Ortadoğu’ya dönmek.
Yeşil, buğulu gözlü Bedia’nın öyküsünde kesinkes hepimiz kendimizden bir şeyler bulabiliriz.
Bu kitap kendi acı gerçeklerimizi yüzümüze vurduğu için de okunmalı bence.
Kitabın 2. bölümü hayata dair bir dizi anı, hikaye ve şiirlerden oluşuyor.
Atilla İlhan, Edip Cansever, Orhan Veli gibi şairlerimiz kitabın konukları.
Okurken ruhunuzun beslendiğini hissediyor, akıp, giden hayatınızdan silinen taş plakları, radyo günlerini siz de özlemeye başlıyorsunuz.
Bayram yaklaşıyor; dostlara verilecek güzel bir armağan arayanlara öneririm.
Bedia’yı mutlaka alın, okuyun, paylaşın.

Bir Yorum Yazın